İnsanlık ile Tanrılar aralarında geçen savaşı ve bunun sonuçlarını anlatan Titanların Savaşı serisinin ilk filmi. İlk kere, takvimler 2010 tarihini gösterirken siz film severler ile beyaz perde sahnelerinde buluşmuş olan yapımın IMDB adlı platformdan aldığı puan ise 5.8’lik bir skora sahip. Seriye ortalama bir şekilde giriş yapan yapımın yönetmeni ise 1 Primetime Emmy ödülünün sahibi olan dünyaca ünlü yönetmen Louis Leterrier. Yazarlar kadrosunda ise Travis Beacham, Phil Hay ve Matt Manfredi isimlerinin yanında, 1981 yılında çıkmış olan Titanların Savaşı: Son Dikte filminin yönetmeni olan Beverley Cross’a da yer verilmiş durumda.
Filmin oyuncu kadrosu ise epeyce meşhur isimlerden oluşmakta. Tanrı Hades karakterinin yerinde, 2 Oscar olmak üzere 41 ayrı ödül ve bütün 103 ödülde de adaylığı yer alan Ralph Fiennes ismi var. Öteki bir Tanrı Zeus ise birisi Oscar ödülü olmak üzere toplamda 23 ödülü ve 46 ödülde adaylığı olan Liam Neeson oynamakta. Filmin başrol karakteri olarak Perseus karakterini ise Sam Worthington canlandırıyor. Andromeda karakteriyle karşımıza Alexa Davalos çıkarken, Calibos karakteri ile ise Jason Flemyng çıkmakta.
Yapımı için 125 milyon dolarlık bir bütçe ayrılan film; Yurt içinde 163 milyon dolar ve yurtdışında ise 330 milyon dolarlık bir sayı ile birlikte tüm dünyada 493.2 milyon dolarlık bir gelir elde ediyor. Bu geliriyle beraber, hayranlarından aldığı ilgiyi karşılamış olduğunu kanıtlıyor.
Titanların Savaşı filminin konusu olarak; Efsanevi Titanlar ile arasında geçen savaşta şampiyon gelen Tanrılar, dünyayı kendi aralarında bölüşüyorlar. Gökleri Zeus alırken, denizleri ise Poseidon alır, diğer kardeşleri kadar aldatılan Tanrı Hades ise Yeraltı dünyasının derinliklerine atılır. Ölümsüzlüklerinin bozulmaması için kendilerine ibadet edilmesi ihtiyacı duyan Tanrılar, ölümlü bir millet olan insanları yaratırlar.
Ancak bu ölümlüler vakit geçtikçe yaratıcılarına hakaretler etmeye ve onlara karşı koymaya başlar. İnsanlar ve Tanrılar arasında başlayan bu savaş; Olympus Dağında yaşanan Kral Acrisius’un kuşatması sırasında doğmuş, yarı Tanrı Perseus’un kaderini çizer.
Kanında bir tanrının kanı bulunduğu için tanrılardan nefret edilen şey eden babası Kral Acrisius tarafından hiç sevilmeyen Perseus, bir sandığın içine kilitlllenip denizin derin sularına bırakılır. daha sonra hayatındaki bu gerçeği öğrenmesi gereken Perseus, halk müziği ve tanrılar aralarında köprü edinmek zorunda kalacaktır.